Tarımda kalkınma ile Türkiye’nin suyu masaya yatırıldı

Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) tarafından düzenlenen organize gıda perakende sektörünün en büyük konferans ve fuar organizasyonu YZB’de, küresel olarak en önemli konular arasında gösterilen tarımda kalkınma ile nadir kaynaklardan biri olarak gösterilmeye başlanan su ele alındı. CNN Türk Ekonomi Editörü Cem Seymen, “Bir Başka Tarım Mümkün: Bir Umut Hikayesi” başlıklı sunumunda, tarım ve sanayileşmede markalaşma ile tarımın ülkemize kattığı artı değerleri katılımcılarla paylaştı. Serdar Kuzuluoğlu moderatörlüğünde gerçekleşen “Yarının suyunu korumak için söz ver” panelinde ise WWF Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Eren Atak ve RB Türkiye Ev & Hijyen Genel Müdürü Selim Akiş Türkiye’de artan nüfus ile ortaya çıkan su kıtlığına dikkat çeken ve su tasarrufunun önemine dair çarpıcı bulguları YZB sahnesinden aktardı.

“BULAŞIK İÇİN GÜNDE 57 LİTRE SU HARCIYORUZ”

RB Türkiye Ev & Hijyen Genel Müdürü Selim Akış, “Yarının suyunu korumak için söz ver” oturumunda temizlik markaları üreten bir şirket olarak ana konularında hane içi su tüketimi olduğunu belirterek; “Bugün hane içinde yüzde 10 civarında su tüketimi söz konusu. Bu oranın 5 yıl sonra yüzde 16’ya, 2029 yılında ise yüzde 20’lere çıkacağı öngörülüyor. Sadece bulaşıkları sudan geçirdiğimizde günde 57 litre suyu, yılda ise 103 milyon ton suyu harcıyoruz. Finish olarak yarınımızı koruma altına almak için ‘bulaşıkları sudan geçirmeyin’ diyoruz” dedi.Akiş, Türkiye’nin yakın gelecekte yaşaması muhtemel su risklerinin bilinciyle hayata geçirdikleri sürdürülebilirlik projesi Yarının Suyu’ndan da bahsederek, prodüksiyonu yeni tamamlanan ve Türkiye’de çekilen “25 Litre” belgeselinin önümüzdeki günlerde National Geographic iş birliğiyle yayımlanacağını belirtti.

WWF Doğa Koruma Yönetmeni Eren Atak ise kentsel nüfusun 2050 yılında 9 milyara ulaşması beklendiği günümüzde, su ayak izine dair farkındalığın artırılmasına yönelik açıklamalarda bulundu. Atak, hane içi tüketim dışında su ayak izinin yoğun olduğu tarım içi ve endüstriyel su tüketiminden de söz ederken bu alanlarda modern sulama tekniklerine odaklandıklarından bahsetti: Eren Atak şöyle konuştu: “Büyük Menderes Havzası pilot olarak çalışmalarımızı gerçekleştirdiğimiz önemli bir bölge. Burada tekstil sektörü suyu büyük ölçüde kullanıyor. Biz de buna yönelik çalışmalar gerçekleştiriyoruz: Doğa dostu kimyasal kullanımız ile su kullanımını azaltırken, markaların sürdürülebilirlik politikalarına destek olmuş oluyoruz, aynı şekilde sektörün iklim değişikliğine adapte olmasını da sağlıyoruz.” dedi.

Türkiye’nin su ayak izini takip ettiklerini belirten Atak, şekerpancarı üretiminde dünya 4’üncüsü olan Türkiye’nin dünya ortalamasından iki kat daha fazla sulama ile üretimde bulunduğunu belirtti. Eren Atak, en çok şekerpancarı üretimi yapan şehrimiz olan Konya’da ise dünyadaki üretimin 8 katı oranında fazla su tüketildiğini söyledi. Atak, su ayak izimizi ölçmemiz gerektiğini ve taşıdığımız çevresel sorumluluğu kişiler ve kurumlar olarak yerine getirmemizin önemini vurgulayarak; “Riski henüz kestiremiyoruz. Bu şekilde gidemeyeceğini düşünüyoruz. Kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelerek ciddi kararlar alması gerekiyor.” açıklamasını yaptı.

BAŞKA BİR TARIM MÜMKÜN

Gazeteci Cem Seymen ise, organizasyonun diğer oturumunda, güncel ekonomik durumumuz ve kalkınma için tarımın ülkemiz için önemiyle ilgili önemli notlar paylaştı. Seymen şunları kaydetti: “Yeni Ekonomi Programı’na göre büyümemiz yüzde 3,8’den yüzde 5’e ancak 2020’de çıkabilecek. Enflasyon ise yüzde 20’lerden 2020’de yüzde 6’lara düşebilecek. Meyve sebze enflasyonu aylık 9,1, yıllık ise 70,69 oranında seyretti. Mart enflasyonu ise 19,71 olarak açıklandı. Yüksek enflasyon ortamı işsizlik, yatırımsızlık demektir. Sanayide Uzakdoğu’dan hammadde ithal edip üzerine çalışıp AB’ye ihraç edebiliyoruz.” dedi.

Tarımda başka bir yolun mümkün olduğunu aktaran Seymen; sözlerine şu ifadelerle devam etti: Türkiye’de 300 bin çiftçi ile dünyadaki fındığın yüzde 85’ini biz üretiyoruz. Bunun kaymağını ise global firmalar yiyor. Fındıktan 12 milyar Euro ciro yapan şirketler var. Fındıkta üretimimiz artarken ihracatımız git gide düşüyor. Halbuki tarımda tam bağımsızlığa ulaşabiliriz. Ülkemizde 2556 tane coğrafi işaret alabileceğimiz ürün var. Ancak sadece 3’ü AB’den tescil almış durumda. Yıllardır bu garipliği anlatmaya çalışıyorum. Türkiye’yi bu konuda uyandırmaya çalışıyorum.”

218 ülkeden 93 ürünü ithal etmemize de değinen Seymen; “Üretimden kazanamadığı için 2,5 milyon köylü ve çiftçi topraklarını terk etmesine rağmen hala elimizde büyük bir güç var; maalesef bu gücü görmüyoruz. Tohumu, ilacı ve gübreyi üreten ve bizleri gıda yoluyla zehirleyen dünya tekellerine rağmen gıda bağımsızlığımıza yönelik güç bizim içimizde. 218 ülkeden 93 ürünü ithal ediyor olmamız kabul edilebilir değildir. Çok ithalat demek toprağı terk eden daha çok çiftçi demek. Bu artık milli bir mesele haline geldi. Anadolu coğrafyası ulusal gururumuzdur, bunu unuttuk ve yeniden kazanmalıyız.” dedi.

Türkiye’nin inşaatla büyüyebileceği kadar büyüdüğünü sonraki büyümenin ise tarım ile sağlanabileceğini söyleyen Seymen ülkemize para kazandırabilecek, ülkenin tüm mekanizmalarının üretim ve pazarlama aşamalarında yer aldığı dev bir kooperatifleşme ve bir tarımsal kalkınma planını uygulayabileceğine inandığını söyleyerek sözlerini tamamladı.

Bunları da beğenebilirsin
yorum Yap